21 Ocak 2013 Pazartesi

Türkiye'nin Marka Değerlerinin Posterlere Yansıması #2


Türkiye Posterleri Projesi ile ilgili daha önce de paylaşımda bulunmuştum. Buradan ulaşabilirsiniz o paylaşıma. O paylaşımda paylaştığım posterlere Iconisus reklam ajansının yenilerini eklemesi bu paylaşımı yapmama vesile oldu. Son ekledikleri posterler ülkemizde gezilebilecek yerlerden çok o yörelerde bulunan değerlerimizle ilgili. Birçoğunun ülkemize has olan bu değerlerimizi tanıtmak da o yerleri tanıtmak kadar önemli. Yöresel lezzetler, el işi örnekler, sanat eserleri, kültürel karakterler de ülke turizmi, kimliği açısından ne kadar zengin seçeneklere sahip olduğumuzu gösteren etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden bu posterlerin ne kadar çok göz önünde olursa o kadar tanıtıma katkı sağlayacağı düşüncesindeyim...


Not: Resimlere tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz...

Bakır İşleme


Kimileri zanaat dese de bir sanattır aslında Bakır İşlemeciliği… Bir çekiç, bir çelik kalem, bir bakır eşya ve aylarca harcanan el emeği, dökülen göz nuru… Nokta nokta, desen desen işlenen süslemeler… Ortaya çıkan ev, mutfak ve süs eşyalarına verilen değer tabii ki paha biçilmez.

Çeşm-i Bülbül


Önce ince ve renkli cam çubuklar yüksek ısıda eritilir sonra su gibi olmuş camın içine yerleştirilir. "Dönerek burulan" çizgiler, ustanın üslûbu ve hüneriyle camın ruhuna işlenir. Vazolar, sürahiler, şekerlikler, kaseler, tabaklar… 18. yüzyıldan beri Bülbülün Gözü’nden görünenler şimdi duvarlarınızda.

Diyarbakır Karpuzu


Doğu’un Paris’i Diyarbakır… Bereketli topraklar üzerinde yükselen çok eski bir medeniyet… Ve bu medeniyetin en eski sembolleriden biri: Diyarbakır Karpuzu… Sadece 100 kg’a varan ağırlıyla değil, lezzetiyle de bereketin simgesi… Adı bir şehirle anılan dünyanın tek karpuzu…

İstavrit

Boğaz’ın kıyısında ya da Galata Köprüsü’nde her gün binlerce insanın umudu… Akşam sofralarının en mütavazı yemeği… Izgarası muhteşem olur ama tavada da güveçte de harikadır… Aman parmaklara dikkat!

İznik Çinileri


İznik’te doğan ve zamanla tüm dünyaya yayılan 600 yıllık bir sanat… Osmanlı Sanatı’nın zirvelerinden… Bursa Yeşil Camii, Süleymaniye ve Selimiye gibi önemli camilerin ihtişamını yansıtan süslemelerin kaynağı… Saraylardan, camilerden sonra dünyanın çeşitli müzelerini de süsleyen İznik Çinileri, şimdi de duvarlarınızı süsleyecek.

Kaftan

Kimler giymedi ki onu, sultanlar, vezirler, sadrazamlar, kazaskerler, kapıkulları, yeniçeriler… Padişahlar önemli hizmet görenleri kaftanla ödüllendirirdi. Hatta padişahın ihsan ettiği kaftanları giydirenlere Kaftan Ağası denirdi. Renk, şerit, kordon ve düğmelerinden anlaşılırdı kıymetleri… Kaftan, artık bir statü sembolü olmaktan çok otantik bir kıyafet olarak kullanılsa da duvarlarınızda yaşamaya devam edecek…

Karagöz ve Hacivat


Kimine göre çingeneydiler, kimine göre de camii yapımında çalışan iki işçi… Yıktılar perdeyi eylediler viran, gerçekten yaşayıp yaşamadıklarına dair rivayet muhtelif olsa da yüzyıllardır dünyayı kahkahaya boğdular zaman zaman... İki kalas, bir perde, iki boyutlu tasvirler ve bir de mum… Hayalbaz’ın hayalhanesinde ve gölgelerin büyülü dünyasında yaşamaya devam eden çok eğlenceli bir gösteri bu…

Nargile

Sudan geçerek süzülen duman Doğu’nun o mistik havasını içine çeker gibi çekilir. Türkülere bile konu olmuştur bu dumanın kaynağı. “Nargilemin marpucu da gümüştendir gümüşten”... Marpucundan aldığın her nefes, lüleden geçen hava, tömbekinin kor alevi, meşenin közü... Yanında çaysız ya da ıhlamursuz olmaz ama bırakın da arada soğusun, dumanı götürsün sizi bulutların arasından hatıraların dünyasına...

Nazar Boncuğu


Atilla Han’ın babası Gökçe Muncuk’un (Mavi Boncuk) halkı tüm kötülüklerden, özellikle de cadılardan koruduğuna inanılırdı. İyi şans getirdiği de söylenen, zamanla “göz değmesin, kem gözlerden korusun” diye çok sevilen şeylere, en çok da yeni doğan bebeklere takılan Nazar Boncuğu’dur işte o mavi boncuk… Bu posterin yanına bir de Nazar Boncuğu asın ki kimsenin nazarı size, evinize, ailenize değmesin.

Rakı

Kimine göre su katılarak içilir, kimine göre buzsuz olmaz, kimi su bile içmez yanında… Ama şu bir gerçek ki kuru kuru gitmez rakı… Yanında illa ki kavun ve beyaz peynir, sıcak veya soğuk mezeler, kızarmış ekmekler… Boğaz’dan çıkan balıkların, Boğaz’a vuran yakamozların ve mehtabın can dostudur o… Adını arak’tan mı almıştır, razaki üzümünden mi, yoksa kımızdan elde edilen arik’ten mi bilimez ama yaydığı anason kokusuyla içenleri bambaşka alemlere götürür her yudumda…

Sucuk


Mangalda kızardı mı nardan farksız bir kangal... Ekmek arası mis gibi sucuk... Hele bir de ekmek taze oldu mu... Ya da özellikle pazar sabahları yanına da kırdınız mı yumurtayı... Sonra gelsin çaylar, peynirler, tereyağlı ekmekler... Değme ziyafete taş çıkartır sucuklu pazar kahvaltıları...

Şuppuli

Hem savaşmayı hem de üretmeyi seven bir adam… Hititlerin Yeni Krallık Dönemi’nin bilinen son kralı… M.Ö. 1207’de doğmuş, 1178’de gözlerini yummuş. Tarihte kaydedilmiş ilk deniz muharebesinin galibi… Hatay’daki Tell Tayinat Höyüğü’nde bulunan 1.5 tonluk heykeliyle hayatımıza yeniden girdi, bundan sonra da kolay kolay çıkacağa benzemiyor.

Takunya

Hamama giren terler de hamamda yürüyen neden düşmez? Tabii ki takunyadan. Kimse kayıp düşmesin diye yapılmış bu işlemeli tahta terlik…

Topkapı Hançeri


Filmlere konu olmuş dört zümrütlü hançer… Zümrütlerin etrafı elmas bezeli… Sedef kakmalı ve mineli… Hançerin tepesindeki zümrütün altında bir de London saat gizli… 1740’larda Topkapı Sarayı’nın atölyesinde yapılmış, Sultan I. Mahmut’un İran Şahı’na hediyesi… Yolda Nadir Şah’ın öldürüldüğü haberi gelince saraya geri getirilmiş. O gün bugündür dünyanın bu en değerli hançeri Topkapı Sarayı’ında sergilenir.

Türk Çayı


Nemli ve verimli topraklardan gelir kokusu… Tavşan kanı da olsa açık da olsa çayın Doğu Karadeniz’dir öz memleketi… Çaydanlığın altında suyu ısınır, üstünde kendi demlenir… İncebelli’de, yanında şekerle gelir, dileyen limonlu da içebilir. Muhabbetleri koyultur, geceleri uzatır. Artık ister bisküvini bandır, ister simidini… Çay her haliyle güzeldir.

Türk Kahvesi

Cezveye bir fincan su, bir kaşık kahve, isteğe göre de biraz şeker… Pişirilişi özel, kokusu özel, köpüğü özel, tadı özel… Bir törendir bizde Türk kahvesi. Yanında ister lokum ikram edilsin ister likör, muhabbeti yeter. Hele bir de fal bakmayı bilen varsa... Bizden söylemesi: 3 vakte kadar bu poster süsler duvarlarınızı…

Ud

Ödağacı yada sarısabır’dan yapıldığı için olsa gerek Ud olarak gelmiştir günümüze. Yahya Kemal “Eski İstanbul bir ud sesindedir” mısrasını bir ud sesini duyduktan sonra yazmış… Öyle bir sestir ki mızrab’ın tellere vurup da döktürdüğü, Ûdi’nin kalbini dökmesidir adeta dinleyenlerin gözleri önüne…

Zeugma

Bizim Belkıs Köyü aslında… Şimdinin göz yaşlarını geçmişin ihtişamıyla örten bir antik kent… Büyük İskender’den Roma’lılara Çin ve Fırat arasındaki geçit. Anlamı da buradan geliyor zaten. Mozaikleri kurtulsa da Zeugma kurması gereken köprüyü tam anlamıyla kuramadı gelecekle arasında…

Kaynak: Turkiyeposterleri.com

0 yorum:

Yorum Gönder

Newer Posts Older Posts

Paylaşım Butonları

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...